İnsan dünyaya neden gelmiştir, sorusunun cevabını kılavuz edinenler hakiki iman sahipleri ve mutluluğun sırrına erenlerdir. Bu alemin yaratılmasının sebebi olan, alemlere rahmet, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) efendimiz ve sünnetine yapışanlar gönül kavramıyla haşir neşir olacaklardır.
Peki nedir gönül kavramı? TDK Güncel Türkçe Sözlük'teki karşılığı; sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı şeklinde açıklanmaktadır. 1975 basım Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde ise: (Geniş anlamda) Duyguların, ruhsal kıpırdanmaların, iç çabaların taşıyıcısı. 2. (Gizemcilikte) Kişiyi Tanrı'yla, insanla ve dünyayla içten bir ilişki içine koyan, ruhun derinliklerindeki güç. 3. Duygu bağlılığı yetisi: duygunun bağlılık, birliktelik duyuran kavrayıcılığı şeklinde tanımını bulur.
Peki ya edebiyattaki yansımasıyla nasıl çıkar karşımıza, şairler ve yazarlar nasıl tarif edegelmişlerdir bu kavramı? Öncelikle 13.yüzyıldan gelen ve tüm dünyaya yayılan bir sese, Türkçe gönüllüsüne, Yunus Emre'ye verelim sözü:
Ben gelmedim davi için,
Benim işim sevi için.
Hakk'ın evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
Evet yukarıdaki dörtlükte de görüldüğü üzere gönül Hakk'ın evidir. Gönül kırmak Hakk'ı, Yaratan'ı incitmektir. Kim Yaratanını incitmek ister ki? Sosyal hayat içerisinde çeşitli sebeplerle dostlarımızla zıtlaştığımız, fikirlerimizin ve yaşam biçimlerimizin çatıştığı durumlarla karşı karşıya geliriz. Bu durumlarda genellikle tek doğru olarak kendimizi ve düşüncemizi kabul ettiğimiz için karşı tarafı yargılar, öteleriz. Hatta bazen daha ileri giderek kalplerini kırar küskünlüğe, kavgaya kadar vardırırız işi. Oysaki doğrunun bin bir görünüşü vardır empati kurmasını bilenler için. Her düşünce, her hareket doğru ve yanlışlarıyla var olup toptan ret ve kabul edilemez. Biz akledenlere düşen iyi ve güzeli görmek ve onlarla bezenmiş davranışlar sergilemektir.
Gün geçmiyor ki sosyal medyada yahut televizyonda birbirine galiz küfürler savuran, kutsallarını ayaklar altında paspas eden güruhlarla karşılaşmayalım. Bu durumdan oldukça rahatsızım, rahatsızız. Çıkaralım şu üstümüzdeki siyaset gömleklerini koyalım bir kenara. Seçim vakti sandıkta bitirelim işi. Komşumuzla, arkadaşımızla ve hatta ailemizle aramıza giren bir set olmasın farklılıklarımız. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. "Ümmetimin ihtilafı rahmettir." diyen peygamberin ümmeti olarak farklılıklara saygılı olmalı, gönüller yapmalı, gönüllere girmeliyiz.
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Yunus ne kadar da güzel özetlemiş bu durumu. Gönül Hakk'ın evidir. Öyleyse gönül kıran Hakk'ı incitir. Hakk'ı incitense günahkardır. Gönül yıkanın namazı hiç hükmüne dönüşür, abdesti ise yetmiş iki milletin el yüz yıkaması ile aynı hali alır.
Ey "İkra' " "Oku!" emrine muhatab olan peygamberin ümmeti! Ey gönlünden sevgiyi ve merhameti ırak etmemiş olanlar! Gelin, tekrar Yunus'a kulak verelim, Yunus gönüllü olalım!
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım.
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.
Şimdi de Yunus’la aynı devri paylaşan, aynı göğün altında, aynı havayı soluyan, gönül erbabı Mevlana’ya kulak verelim ve söze noktayı koyalım.
Gönül bir ummandır
Dil de onun kıyısı
Ummanda ne varsa
Kıyıya o vurur
Evet, öyle insanlar var ki gönlü fosseptik çukuru halini almış; etrafa necaset, kin ve nefret saçar. Öyle insanlar var ki gönlü Cennet bahçelerini süsleyen rayihalarla dolu; etrafa misk ü amber saçar. Dilimizden dökülen her bir kelime bizi karşımızdakine aksettiren bir aynadır.
Kıyılarına bebek cesetlerinin vurmadığı yüce gönüllü bir dünya arzusuyla esen kalın. Hayırlı ramazanlar.
HÜSEYİN KABA